
Hayal bahçesinde dolanıyorsun; kuş cıvıltıları, su şırıltıları ve sessizliğinin eşliğinde adımlıyorsun. Rüzgar ağaçlar arasından usul usul eserken yüreğini de serinletiyor. Bir çift göz girdiriyor seni hayal bahçesinin kapısından, seni gerçek dünyadan alıp hayaller ülkesinde gezdiren bir çift göz. Gözlerin onun gözlerini arıyor, ne mavi ne de ela, yemyeşil bir çift göz arıyor gözlerin. Gülru beliriyor hayalinde kimdi o hangi hayal ülkesinin güzeliydi. Zihnin bulanıyor beynin seni gönlüne götürüyor ve artık hayal ülkesinden gönlün mahrem kapısından giriveriyorsun.
Orda oracık da duruyor işte. Sessiz, mahsun ve edep içerisinde... Başını dahi kaldırıp bakmıyor sana, ''Ya Rab!'' diyorsun ve susuyorsun. Bir duvar gölgesine oturup bekliyorsun belki bir lahza bakar diye ağlıyorsun gecelerce orda, o duvar gölgesinde hergün vaktin beş safhasında yalvarıyorsun gönlün gerçek sahibine. Gökler katman katman açılıyor önünde gözyaşların suluyor umutlarını yağmurun yerine.
Günler günleri, aylar ayları, zaman zamanı katlıyor ama sen orda mustakil bir gönülle sadece ona bakıyorsun. Ve o an geliyor sesini duyuyorsun onun, kırkikindi yağmurları yağıyor gönlüne canlanıyor umut bahçendeki tüm güller, bülbüller tekrar gönül bahçeni mesken tutmaya başlıyor. Geçmiş zamanın toz bulutlarını dağıtıyor o yumuşak sesi. Ve dahi sonra dönüp baktığında kitlenip kalıyorsun o bir çift yeşil göze... Elini açıyor ve dua ediyorsun rabbine; bir ömür gönlünü yeşile boyasın diye...