18 Eylül 2008 Perşembe

SUSKUNLUK MUYDU ÇARE!


Yaktı sigarasını ve bir nefes çekti içine sanki dumanını dışarı verirken sigaranın dertleri dışarı çıkıyordu dumanla berbaber. Yine kasvet vardı yine hüzün bu gece odasında. Bilgisayarının başına geçti verdiği aranın ardından. Yapacak çok işi vardı ve çekilmesi gereken bir çok çile. Bir nefes daha aldı sigarasından ve gömdü başını işlerine. Gece artık çanlarını çalmaya başlamıştı karanlığı yırtarcasına. Bir an kaldırdı başını ve bir sigara daha yaktı. Yorulmuştu yeterdi bu kadar ve eve geçti geceyi zaman koridorundan geçirmek için. Yatağına uzanıp kafasındaki problemlerle savaşırken dalıvermişti uykuya. Sabah ezanın o ruhu okşayan ahengiyle uyandı. Sıkıntılarını unttu bir an mutluydu ama yine o kasvetli bulutlar yine sarıvermişti gönlünü...


Evinin kapısından çıkarken belki sabahın belki de ömrünün ilk ışığını gördü. Sapsarı saçları düşmüştü omuzunun üstüne ela gözleri sarı saçlarının arasından parlıyordu. Donup kalmıştı. Ve bir damla göz yaşı... O muydu beklediği bir ömür, hasretle yolunu gözlediği... Durmamalıydı, gitmeliydi hayatında ilk defa da olsa bu çılgınlığı yapmalıydı. Artık mantığı durmuş gönlü hükümran olmuştu bedenine. Arkadan hızlı ama korkak adımlarla yaklaştı yanına kendinin bile duyamakta zorlandığı bir ses tonuyla ''özür dilerim'' diyerek yaklaştı yanına. Sarı saçlarının arasından o ela göleri beliriverdi birden. Gözlerini görünce herşeyi unutvermişti ne sıkıntısı kalmıştı ne derdi kederi herşey o idi artık onun için. Gözlerinin içinde zamana yolculuk yaparken ''efendim'' diye bir ses zamanla mekanın arsına girmişti birden. Ne diyeceğini şaşırdı kızardı dili dönmez oldu. Konuşmalıydı ama nasıl. O da onu cesaretlendiricesine ''bişey mi istediniz'' diye pekiştirdi sorusunu. Ben ''Hayati'' dedi ve sustu... Kız karşısındaki şaşkın adamı şöyle bir süzdü ''kusura bakmayın ama işim var müsade ederseniz gitmem lazım'' dedi ve arkasını dönüp çekip gitti. Kalakalmıştı olduğu yerde sarı saşlarının sessiz sedasız süzülüşünü izleyebilmişti sadece arkasından. Artık onun yolunu gözlüyordu hergün sabah ezanının o gönle huzur veren sesiyle uyanıp gün ışıklarını salmadan sabaha. Hergün pencereden gizli gizli onu seyrediyordu. Dayanılmaz acılar onulmaz ateşler sarmıştı yüreğini.


Her sabah olduğu gibi o sabahta beklemişti pencerenin önünde ama gelmemişti o sabah. Kaygılandı ama yapacak birşeyi yoktu beklemekten başka. Ertesi sabah heycanla yine dikildi pencerenin önüne ama o yine yoktu. Geçmemişti penceresini önünden. Günler birbirini kovaladı. Her gece başını koyarken yastığına onu hayal ediyor, onunla uyuyup her sabah onun hayaliyle uyanıyordu. Sabah ezanı yeni güne başlarken umudu oluyordu güneş ise ışıklarıyla bahtını kapatan kapkara bir perde. O gece hiç uyumamıştı sabaha kadar sigara üstüne sigara yakıyor odası yangın yeri gibi görünüyordu. Aslında cehennemden farkı yoktu odasının odasından da içeri yüreginin. Kaygıları iyice artmaya başlamıştı. Ama ''şeytandandır'' dedi umudunu kaybetmedi. Yine bir sabah ezanı dağıtmıştı bütün sıkıntılarını ve yine pencerenin başındaydı. Sonunda göründü gönlünü yakan dilber günler sonra sokağın başında. Duramadı yerinde konuşmalıydı. Susmamalıydı. Koşarak aşağıya indi. Bütün cesaretini toplayarak yalklaştı ve bu sefer kendinden emin bir ses tonuyla seslendi ''seni seviyorum'' diye. kız anlam vermemişti. Kimdi bu ne idi tanımıyordu bile sadece bir defa selamlaşma olmuştu. Hem bir insan tanımadığı birini nasıl sevbilirdi. Kız sustu. O ise kaygılı gözlerle onu bekliyordu. Yüreği sığmıyordu bedenine. ''Allahım lütfen birşeyler söylesin'' diye dua dua yalvaruyordu yaradanına. Ama kız sustu ve dönüp gitti. Aklında hala o soru vardı ''birini tanımadan nasıl sevebilirsin, deli galiba'' dedi ''yada sapık amaaann!'' deyip dönüp gitti yoluna. O yine arkada kalmıştı bu sefer anlamsız duygular içerisinde.


O bilemezdi ondaki sevgiyi onu nasıl sevdiğini, tabi o da haklıydı herkes gibi hiç tanımadan sevilir miydi birisi. Bir söz geldi aklına o an İmam-ı Gazaliden '' önce sevgi oluşurmuş yürekte sonra bu sevgi muhabbetle yoğurularak aşk'a dönüşürmüş' diye. Tanımadan kim olduğunu dahi bilmeden sevmişti. Ne olduğunu dahi bilmeden seven bu riski göze alaccak kadar gönlünü ona kaptıracak kaç kişi vardı acaba... O da sustu günlerce. Konuşmadı sadece sigarasının dumanı konuştu nefes nefes.


Artık penceresinin önünden geçmiyordu. Ne bir haber vardı ne bir iz. O yoktu artık. Ama sevgisi vardı ya o da yeterdi ona. O anlamasada nasıl sevdiğini, içinde rıza olduğunu görmsede sevmişti o yinede. belki anlamsızdı ona göre ama sevmişti işte.Ve son bir sigara ile son bir söz '' bekleyeceğim sen anlamasanda seni o pencerenin başında sessiz ve umutla...''

Hiç yorum yok: