12 Kasım 2009 Perşembe

Rabıta

'Öyleyse, kişi yalnızca en korkunç acılar içindeyken yazmalı, o zaman bambaşka bir anlamı olur yazdıklarının'
Niyazi Mısri

Girift bir hayat. Şükür ve isyan arasında gidip gelen zaman dilimleri; akıl ve şeytan, aşk ve ihanet hangisi birbirinden yeğdir.
Sonra sıkışıyor kalbin, aklın başına geliyor şeytan tasviye oluyor beyninden. Sonra yanıyor bedenin aşk beliriyor ihanet yok oluyor gözlerinin önünden.
Ve dahi bir şükür gönülden, yanıyor yüreğin 'ta' derinden gelen bir ateşle. Buz gibi bedenin ısınıyor, titreyen ellerin çakılıyor. Ya gözlerin; bakmanın da ötesine geçiyor, o artık görüyor.
Gecenin sahibine doğru uzatıyorsun ellerini. Önce bir tütsü sonra karıncalanıyor ellerin. Geceyi güne örtü kılan dertlerinin üzerinide örtüyor. Bir 'Hay' diyor dilin sonra damağına yapışıyor. Gözlerin kapanıyor dilin susuyor artık sadece gönlün konuşuyor sahibiyle. Tesbih taneleri gibi parmakların dökülüyor boşluğa. her tane yeni bir hayat.
Duruyor zaman, ilerliyor zaman. Artık zamanda değilsin, mekanı aştın artık. Görünmezler vadisinde görünenlerle hoşbeşsin artık. Nedir o görünenler, kimlerle muhabbete daldın bilmiyorsun bile. Bilmek neki, yaşıyorsun onları belkide.
Vakit geliyor; sınırların çizildiği yere kadar ilerleyebiliyorsun. Son Bir ' Hay' diyor ve atmayıda bırakıyor kalbin. Duruyor, susuyor. Tesbih taneleri birbir toplanıyor parmakalrında, dilin damağında çözülüyor, gözlerin son bir af dilenerek açıyor işlenenlere örtü olan kapaklarını. Hiç birşey eskisi gibi değil artık. Eskiler bile eskiyi bırakıyor.

Hiç yorum yok: