Yolculuk yapmanın vermiş olduğu yorgunluk, bitkinlik, uykusuzluk... Buna rağmen yüreğinde bir kıpırtı seni hareketlendirir. Görmenin, görebileceğinin coşkusu ayaklandırır seni uzandığın kanepeden. Beklenen telefon ve çalan telefon; koşa koşa gidersin sözleşilen mekana bir heyecanla. O an yaklaştıkça daralır nefesin, zor zekat zapdedersin kalbini durmasın diye. Ve o an gelmiştir. Heyecanın anlaşılmasın diye hızlı adımlarla ilerlersin ona doğru, ve ilk selam;
- Merhaba...
Daha sonra başlarsın birbiri ardına yaşayamadığın hayatını yaşanmış gibi anlatmaya. Satır aralarında bir çok söyleyemeceğin sözün olduğu cümleler alır başını gider. Arada tebessümler belirir yüzünde içinde göz yaşı olan. Gözlerini kaçırırsın sağa sola bakmamak için gözlerine, bakıpta kaybolmamak için ummanlarda. Ama yine de herşeyi göze alıp; '' ne olursa olsun '' deyip dalarsın ummanlara. Saçlarını okşarsın nesefinle, ellerini tutarsın o bilmeden, seni seviyorum dersin sessiz haykırışlarla. O ne duyar ne de hisseder seni.
Dayanamazsın artık ''yeter'' dersin ''yeter bu kadar'' bitsin bu rüya istemedende çıkmak istersin onun gül kokan ikliminden. Dayanamaz olur kalbin, yerinde duramaz olursun. Son bir bakış ve bir an dalarsın o görmeden gözlerine. Veda anı gelmiştir artık, vedalaşıp yine düşünce girdabında kaybolanları aramaya koyulursun. Uyuyamazsın geceleri, sıtma tutar yüreğini, tirtir titrersin, gönül bahçene kış vurur, savurur rüzgar seni. Bir yandan da yanarsın çıra gibi ama ne fayda ki olacak yok.
Yine yaşamamaya devam etmek zorundasın. Onu onsuz yaşamaya, gönüllü olarak aşkın ateşine yanmaya devam edecekin, sessiz sessiz...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder